Kuran’ın İlk Suresi Ne Zaman İndi? – Bir Yudumda Tarihe Yolculuk
Hayatımda bazı anlar var, insanın kafası karıştığı, biraz da kendi iç sesiyle tartıştığı anlar. Mesela, bu yazıyı yazmadan önce “Kuran’ın ilk suresi ne zaman indi?” diye düşündüm. Ve aniden iç sesim devreye girdi: “Hadi bakalım, yine tarihsel bir yolculuk başlıyor. Ama tabii, olayı biraz eğlenceli hale getirelim.” İzmir’in sıcağında, kahvemi yudumlarken, biraz derin düşünmeye başladım. “Bu soruya Cevap bulmak ne kadar kolay? Hadi bakalım, zaman tüneline girelim!”
Kuran’ın İlk Suresi: İlk Adımın İfadesi
Şimdi, Kuran’ın ilk suresi ne zaman indi sorusuna gelince, anlatmaya başlamak gerek. Öncelikle, ilk indirilen sure, Al-Alaq (Kan Damlası) suresi. Ama bu, çok basit bir şey değil, dikkat edin! Allah tarafından Peygamberimiz Muhammed’e (s.a.v.) 610 yılının Ramazan ayında, Hira Dağı’nda vahiy olarak inmişti. Düşünsene, dağda bir adam, “Ya ben kimseye göstermem de,” diyerek, birdenbire “oku” diyen bir sesle karşılaşıyor. O zamanlar cep telefonları yoktu, internet falan da. Hadi, Kuran’ı açıp bak, “Hangi sure indi?” demek yok! “Sen oku!” diyorsan, başka seçeneğin yok tabii.
Bir zamanlar, bir arkadaşım şunu söylemişti: “Yani, eğer o dağa ben gitseydim, o ‘oku’ diye seslendiği an, ben bu kadar sakin duramazdım. Koşarak dağa çıkardım, ama kitap falan almazdım. Bir süre inebilirdim, sonra ne olduğunu anlamadan geri çıkardım.” Cevapları kendi kendime düşündüm: “Yani, biraz şok edici bir deneyim olurdu tabii, ama sana o kadar da uzak gelmemeli. Çünkü bazen hayatın en önemli anlarında, en ‘büyük’ şokları yaşarız. Mesela, sabah işe gitmeye karar verdiğimizde!”
İndiren Kim, Okuyan Kim?
Şimdi, “bu ilk vahiy” olayını daha yakından bir gözden geçirelim. Hira Dağı’nda Peygamberimiz’e (s.a.v.) Allah tarafından indirilen ilk ayet, “Oku!” kelimesiyle başlamıştı. “Oku” demek ne kadar da farklı bir şey, değil mi? Evet, çok ilginç! Bugünlerde, sosyal medyada bir şeylere “okumak” çok kolay; telefonlarımızda, her şey parmaklarımızın ucunda. Ama o zamanlar, kelimenin tam anlamıyla “Oku!” demek, her şeyin ilk adımıydı. O kadar kuvvetli bir başlangıç ki, zamanın ve şartların ne kadar farklı olduğunu göz önüne alırsak, o anda ne hissedileceğini anlamak zor olurdu.
Hadi bakalım, tahmin edin! Hira Dağı’na çıkarken ne vardı aklında? Büyük ihtimalle, hepimizin aklında bir sürü şey var, değil mi? “Çalışmalarımı yetiştirebilir miyim?”, “Bu öğle yemeğini kimseye kaptırmamalıyım” gibi ufak tefek meseleler. Ama Peygamberimiz, o kadar derin bir sorumluluğun altına giriyordu ki… Gerçekten büyük bir işti, hem de tam anlamıyla bir dünya değişimi!
O Anı Hayal Etmek
Düşünsenize, 610 yılının o sıcağında, Hira Dağı’na çıkıyorsunuz, yalnızsınız. Sonra, birden bir ses geliyor: “Oku!” Muhtemelen çok garip olurdu. Bunu bir düşünün: Yalnız başınıza, dağda bir yerdesiniz ve aniden çok olağanüstü bir şey gerçekleşiyor. Hani, arkadaş ortamında sürekli “Hadi, gidip bir şeyler yapalım” dediğimizde, bu tür bir anı kimse öngöremez. Ama Peygamberimiz o gün yaşadığında, belki de tam olarak “Ne oluyor ya?” diyebilirdi. İç sesim burada hemen devreye giriyor: “Şimdi ben olsam, ‘bir dakika, bir şey unutmuş olamam mı?’ derdim.” Çünkü böyle bir anda, birinin size sürekli “Oku!” demesi, kimseye kolay gelmezdi.
Ve bu anı yaşarken, acaba içeride hangi duygular vardı? Ne hissediyordu? Mesela, sabah kahvaltısı öncesi “acaba neler olacak?” tarzı stresler değil, çok daha derin bir sorumluluk vardı. Bunu hayal ederken, içimde bir karışıklık oldu. Çünkü zamanın ruhu ne olursa olsun, bir işin başı çok kritik anları barındırır. O kritik anı yaşamak gerçekten cesaret isterdi.
Sonuç: İlk Vahiy ve Zamansızlık
Sonuç olarak, Kuran’ın ilk suresi Al-Alaq, bize sadece tarihi bir bilgi vermiyor. Aynı zamanda, çok daha derin bir anlam taşıyor. Allah’ın ilk emriyle başlayan bu yolculuk, aynı zamanda insanlığın geleceğini şekillendiren büyük bir adım oldu. Yani, bu ilk vahiy, sadece bir kelimeyle değil, her zaman tekrarlanan “Oku!” çağrısıyla hayatımıza etki etti. Bugün, o anı düşündüğümüzde, belki de hayatın en önemli başlangıcıydı.
Ve belki de hala her birimiz, kendi iç sesimizi dinleyerek, hayatımıza yön verecek çok önemli bir çağrı bekliyoruz. Çünkü bazen, “Oku” demek, sadece bir kelime değil; bazen hayatın, insanın kendini bulmasının, değişimin ve farkındalığın ilk adımı oluyor.